Sayfalar

24 Mayıs 2011 Salı

No:1 Doktor Ox'un Deneyi

Okuyanlarım belki diyecektir hani 1 haftada 1 kitaptı diye, ben sözümü tuttum. Kitabı tam zamanında bitirdim ama düşüncelerimi yazmadım neden mi kitabın özelliğini yansıtmak için. Hadi canım sende diyenler vardır belki hemen anlatayım, ve özetime başlayayım.
Maceraya hoşgeldiniz....
Öncelikle kitap Jules Verne kitaplığının ilk kitabını oluşturuyor. En kısa kitaplardan biri olan Doktor Ox'un Deneyleri 136 sayfadan oluşuyor. Jules Verne'ün biraz acemilik kitabı olduğunu hissettim. Başlık seçimleri biraz basit kaçmıştı bana göre. Kitabı okurken bazı boşluklarda sezinliyor insan. Geneline baktığımızda ortalarına kadar oldukça durağan geçen kitap sizi bir anda sarıyor ve bırakamıyorsunuz. Neden mi hadi öğrenelim...
Hikayemiz Quiquendone adlı küçük bir kentte geçiyor. Kentin en büyük özelliği ne mi? İşte benim mazaretim; çooook tembeller :) Ama öyle böyle değil, hani yorulursun iş günü tembellik yapayım cinsinden değil. Her dakika tembeller. Aslında onlar kendilerini tembel değilde uysal, sakin mizaçlı olarak tabir ediyorlar. Kökleri Flamanlara dayanan bu halkı ben çok sevdim. Ama bazen özellikle kitabın başında onların dinlenmesinden yorulduğum oldu :)
Çok uzatmayayım zaten siz de anlarsınız nasıl olduklarını yazıyı okuyarak...
Bizim için en önemli kahramanlarımız Belediye Başkanı Van Tricasse ve Danışmanı Niklausse. Bu iki sıkı dostla tanışmak beni hiç yormadı. Zor meslekleri var tabi, koskoca kentin tüm sorunlarıyla ilgilenmeleri lazım. Kim kara verecek kim düşünecek o kadar şeyi. Hemde günlerce sürebilecek kısa toplantılarda. Şaka değil. Onlar için bir konuyu konuşmak için haftalar gerekir, çünkü bir cümleyi tamamlamak bile 2 saati bulabiliyor. Hayatında hiç karar vermeden ölen adam mükemmele ulaşmış adamdır başkan için.
Peki kim bu Doktor Ox. bu kadar sakin bir kentte ne yapmayı amaçlıyor olabilir. İşte sorunun cevabı sakin kent... Eğer insanların hareketlerini tepkilerini acaba soludukları hava mı etkiliyor diye bir araştırma yapmak isteseydiniz siz nereye giderdiniz? Aynı fikirdeyiz sanırım, tabi ki Quiquendone kentine. Öyle bir deney yapılmalı ki kimse farketmesin, tepki göstermesin hatta deneyinize yardım etsin. İşte zeki doktorumuz bunun yöntemini şehri aydınlatmak olarak bulmuş. Şehri aydınlatma bahanesi ile ışığı elde edecekleri gazı şehre kolayca yayabileceklerdir. Bunu kısa sürede başarmakta pek zor görünmese de aslında zor çünkü unutmayalım bu kentte iş yapmak çok yavaş.
Peki borular tamamlanır ve kente gaz verilirse ne olur, tam bir eğlence. Bir cümleyi tamamlamak için saatlere ihtiyacı olanlar nefes almadan konuşmaya başlar. Yerlerinde, evlerinde duramayan insanlar dışarı çıkmaya ve birbirlerine sataşmaya başlar. Tabi bu da bazılarının hoşuna gider.
Neler oldu hepsinden tabi ki bahsetmeyeceğim ama gülmeden ve düşünmeden geçemediğim bazı noktaları aktarmak istiyorum.
Karısını çok seven başkanımız ve sessiz sedasız süren yaşamları tabi ki altüst olur. Bir kavga sırasında çok gülmüştüm, ama ülkemizde hala bazı yerlerde bu geleneğin sürdüğünü düşününce tüylerim ürpermişti. Quiquendone kentine soyun devam etmesi için bayanların erken ölmesi ve erkeğin sülalede bir sonraki sırayı alan bayanla evlenmesi gerekiyordu. Bizde, erkek öldüğünde bayanı kayınbiraderi ile evlendirilmesi size tanıdık geldi mi??? Neyse kavgaya dönelim. Çileden çıkan Başkan " ah kadın neredeyse beni kendinden önce öldürteceksin" sözleri bir molekülün neler yapabileceğinin göstergesi.
Bu kavgadan yakın uzak herkes nasibini alır tabi. Yakını tahmin edersiniz, peki ya uzakta ki komşularımız? Ya geçmişte yaşanmış ve intikamı alınmamış bir derdimiz varsa bu şiddette ortaya çıkmaz mı. Hem de bir an önce alınması gereken intikam, evlerimizde huzur bırakmayan suç, bizim olanı elimizden alana karşı susup oturacak mıyız? Hem kim oluyor da Virgeman'a ait bir inek bizim otlağımızdan yiyebiliyor. Hemde koskoca 3 sap çimen!!! Ne kadar büyük sorun değil mi? Acaba gerçekten savaş açmaya değecek bir sebep mi? Sahi biz, bütün dünya neden çatışıyorduk? Bize de mi gaz veriyor birileri acaba? Durup düşünsek mi? Yok düşünmeyelim birileri karar verir bizim adımıza nasılsa dimi...
Kitabın sonunu tabi ki yazmayacağım. Umarım diğer kitaplarda da kendimi kaybedip yazmam. Kitapta bulduğum bir kaç eksiği paylaşmak istiyorum. Verilen gaz savaşmak için şehrin dışına çıktıklarında neden hala etkisini sürdürüyor anlayabilmiş değilim. Ayrıca yapılan pek çok düello kavga bunlar hiç mi hatırlanmıyor, yada evlenmek için yıllar geçmesi gerekirken 10 günde evlenenler aradıkları mutluluğu buluyor mu? Keşke yanında akışı bozmamak için yazmadığım boşluklar adlı bir kitapçık yayınlasaymış Jules Verne. :)
Gelelim sonuca, Bazen gülsem mi yoksa ciddiye mi alsam diye düşündüğüm çok yer oldu. Traji komik desek yeridir. Bazen güldüğümüz şeylerin altında hayatın gerçekleri yatabiliyormuş. Ya da farkında olmadan ufacık bir şey bizi yönetebiliyormuş. Biz biz olalım gözlerimizi dört açıp kimsenin kuklası olmayalım. Bol bol tembellik dolu çalışkan günler dilerim :) :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder